Adres : Osmanağa Mah. Pazaryolu sok. Uğur İş Hanı No: 4/23 Kadıköy /İSTANBUL

Yönetim Kurulu Başkanı (İletişim için):
Ahmet Güleryüz, Hacı Şükrü Sok. Çim Ap. No: 37, 34710 Moda, Kadıköy/İstanbul

Telefon (Pazar hariç, her gün 10.00-17.00 arası) : 0216 336 40 66 / 0532 367 20 11 / 0535 736 19 08 e-posta: gemimodelcileridernegi@gmail.com

Dernek Banka Hesabı: Gemi Modelcileri ve Gemi Severler Derneği; İş Bankası, Beşiktaş Şubesi, IBAN: TR20 0006 4000 0011 0080 0271 71

Kapak-1.jpg

 

(Birinci Bölümden Devem)


O devirde (10) parça tekneden oluşan büyük bir donanmanın da Karaman kıyıları üzerine çıkarıldığı gibi (898/1492) de (300) parça tekneden oluşan büyük ve azametli bir donanma Adriyatik denizinin Arnavutluk ve Hırvatistan kıyılarını vurmak üzere gönderilmiş ve Mora kıyılarındaki Venediklilerin elinde bulunan liman ve kaleler hemen tümüyle ele geçirilmiştir.Bu donanma içinde (200) tonluk kalyonlar da bulunmuş ve o zamanın gelişen denizciliğine uygun mükemmel gemiler olduğu tarihi bilgilerimizde yer almaktadır.
İşte bu gelişen koşullar sayesindedir ki (905/1499) senesinde oluşan Saplenza adası ve onu izleyen İnebahtı savaşlarında Venedik ve İspanyol donanmalarına karşı elde edilen başarı çok parlak olmuştur. Fakat (909/1503) yılında Venedik ile barış antlaşması yapılmış, ancak denizciliğin geliştirilmesine daha önceki kadar önem verilmediğinden daha sonra deniz seferlerinde bir tür duraklama başlamış ve bu durum Sultan Birinci Selim’in padişahlığı zamanına kadar kadar devam etmiştir. Sultan Selim devrinde görülen bu duraklama padişahın gözünden kaçmamasına rağmen padişahlık süresinin kısalığından ve vezirlerinin doğulu zihniyetiyle konuya önem vermemelerinden devam etmişti. Bununla beraber Kasım Paşa semtindeki tersaneyi genişletmiş ve mahzen, göz ve mağazaların sayısını çoğaltarak Azab Kapısı’ndan Hasköy’e kadar (161) parça büyük yapı ile bir de büyük divanhaneyi içeren bir büyük tersane meydana getirmiş ve inşaat için gerekli olan her malzemenin sağlanmasına yandımı olmuştur. Akdeniz kıyılarının hemen tümünün ele geçirilmesine yetecek kadar büyük bir donanma sağlanmasına teşebbüs etmişti. Fakat Mısır ve Arabistan sefirleri bu amacının uygulanmasına engel olduğundan Avrupalılar tarafından büyük bir olay çıkarılmaması için Osmanlı korsanlarını seferden kesinlikle men etmişti. Bu nedenle gönüllü kaptanların çoğu korsanlığı bırakmak amacıyla Osmanlı sınırları dışında kalan Afrika kıyılarının güneyine yerleşmişler ve eskiden olduğu gibi Avrupalılarla savaşmaktan bir an geri kalmamışlardır. Bizde korsanlık bu zamandan itibaren çok gelişerek korsan kaptanları arasında Barbaros Hayreddin, Turgut, Kılıç Ali Paşalar gibi yalnız bir tanesi bile büyük bir millet için şeref ve iftihar duyacağı kişiler yetişmiş ve bunlar daha sonra devletin resmi donanmasına kabul olunarak Osmanlı bahriyesinin birden bire sıçramasını ve ülkenin en ucuna kadar ulaşabilmesini sağlamışlardır.
Sultan Süleyman zamanında Osmanlı devletinin denizcilikteki gelişimi çok yükseğe ulaşmış ve Akdeniz, Karadeniz ile Azak, Marmara, Adriyatik denizlerinden başka Kızıl Deniz, Umman ile Hint ve İran denizleri de Osmanlı donanmasının gezip dolaştığı yerler olmuştur.
Sultan Süleyman’ın 928/1521 senesindeki Rodos seferine 700 adetten çok savaş gemisinden oluşan bir donanma çıkardığı ve bu sırada Osmanlının hükmü ve sözünün geçtiği diğer denizlerde bile birçok filolarının bulunduğu dikkate alınacak olursa, o devirde Osmanlı donanmasının gücünün ne kadar müthiş bir düzeye ulaştığına dair güzel bir fikir edinmek mümkün olabilir.
Ege Denizi içinde bulunan tüm adalar ile güney ve doğu Afrika ve Karayip adaları kıyılarının ele geçirilmesi ve Hindistan kıyıları hep bu donanma sayesinde olmuştu.
Sultan Süleyman devrinde Osmanlı donanması Akdeniz’de mutlak hâkimiyet elde ettiği gibi Osmanlı korsan filolarının İtalya ve İspanya kıyılarından başka İzlandiya ile İskandinavya kıyılarına kadar gidip bu kıyılarda ateş ve kan ile şiddet uyguladıkları ve büyük bir başarı ile ganimetler elde ettikleri Arap tarihlerinde de yazılıdır.
Hayrettin Paşa’nın meşhur Preveze savaşı ve Avrupa’nın güçlü haçlı kuvvetleri topluluğunu yenmesi tarihte hayret uyandıran olaylardan biridir.
Bu sayede İspanyol ve Portekiz donanmasını defalarca yenmeyi ve Avrupa’nın tüm kuvvetlerine üstün bir kuvvetle denizler üzerinde hüküm sürmeyi başarmışlardır.
Hayrettin ve Turgut Paşaların Beşinci Şarl’a karşı Fransa hükumetine karşı iki kez Akdeniz’e gitmeleri ve Piyale Paşa’nın meşhur Cerbe büyük başarısı Osmanlı milletinin denizde gösterdiği şeref ve yüceliğe pek güzel birer örnek olabilir.
Sultan İkinci Selim devrinde Kıbrıs adası feth olunduğu ve Girit adası tahrip edildiği halde, yeniçeri ağalığından kaptan-ı deryalık görevine gelmiş olan Müezzinzade Ali Paşa’nın dikkatsizlik ve bencilliği ile yapılan ihbar ve ihtarlara uymaması yüzünden, Lepanto önünde Avrupa krallarının çoğunun birleşerek oluşturup gönderdikleri haçlı donanmasına karşı yenilmesi, Osmanlı donanmasının asırlarca çalışarak elde ettiği ve büyük fedakârlıklarının değerli sonucu olan bir yüce makam ve şereften ayrılmasının başlanggıcı olmuştur (979/1571).Bu zamana kadar Avrupalılar Osmanlıların denizde yenilmez bir kuvvet olduğunu kabul ederken bu olay sonucunda bu fikrin yanlışlığı düşünülmeye başlanılmıştır. Papa’nın davet ve gayreti ile (İttifak-ı Mukaddes) adı altında oluşturduğuf Haçlı donanması, Oasmanlı donanmasının Lepanto körfezine çıktığı sonbahar mevsiminde ansızın körfez civarına gelmiş, gemilerin onarım gerektirmesi ve askerin kısmen terhis edilmiş bulunmasından yararlanarak başarı elde etmişlerdir.
Önemli Lepanto olayı, kuzey yarımküre ve çevresi içinde olan ülkelerin tarihinin başlangıcından beri devam eden ve kural olarak kabul edilmiş olan önemli bir savaş kuralının değişmesine neden oldu: Şöyle ki bu önemli olayda Venediklilerin, teknelerinin bordalarına büyük boyutta lombarlar açarak hareketli kızaklar üzerine toplar yerleştirmişler, “yedi parçagalis” denilenbu kalyonların savaşta yaptıkları önemli katkılarıyla topun üstünlüğüçoğaltılmış ve düşmanın savaş hattınaparalel harpdüzeni oluşturmaolanağı sağlanmıştır.  Bu olay deniz savaşlarında kürekle düşman üzerine hücum etmekle savaşmanın sonu olmuştur.
Osmanlı devleti bu savaşta (153) gemi kaybetti. Asıl üzücü olan konu donanmayı yönetecek olan komutanlar ve subaylar ile eğitimli askerlerin kaybedilmesiydi. Devletin maddi kaynakları oranında donanma elde edilmesi mümkün olabilirse de oluşturulan donanmaya komuta edecek komutanlar ve subaylar ile o dananmayı idareye yetecek kadar askerin temini mümkün değildi.
Osmanlı devletinin o devirde servet ve kudretinin amaçlanan düzeye ulaşmış bulunması sayesinde kaptanlık makamına getirilen Kılıç Ali Paşa ile Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa ve eski kaptan-ı derya Piyale Paşa’ların emsalsiz olan gayret ve hizmetlerinin hayırlı sonuçları olarak ertesi yıl (245) savaş gemilerinden oluşan donanmanın Akdeniz’e çıkarılması ve haçlıların Mora kıyılarını ele geçirme amacıyla gönderdikleri büyük bir donanmaya meydan okuması başarılmış ve bu başarı– Avrupa tarih yazarlarının bile itiraf ettikleri gibi -gene kuvvetçe Osmanlı’nın onlardan üstün oldğunu meydana çıkartmıştır. (981/1573) de bile Akdeniz’e çıkan Osmanlı donanması İtalya kıyılarını geçip İspanya’ya bağlı bulunan Apolya kasabasına hücum ederek sahillerindeki kaleleri tahrip etmiş ve halkın malından ganimetler alarak onları esir etmiştir.
İşte bu başarının sonucu olarak Venedik hükumeti Lepanto yenilgisinin kayıplarını bir miktar para vererek fazlasıyla tazmin edip bir barış antlaşması imzalanmasını başarabildi. (982/1574) yılında da (298) adet savaş gemisinden oluşan bir ağır donanma ile Afrika kıyılarına hareket edilip İspanyolların elinde bulunan yerler geri alındı.
Bu tarihten sonra Girit adasınan fethi teşebbüsüne kalkışıldığı (1055/1645) tarihine kadar Osmanlı devleti savaş için Akdeniz’e donanma çıkartmadı. Arada geçen (73) yıldan ibaret uzun bir süre içinde– Sultan Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed Han devirlerinde yüz güldürecek bazı başarılar istisna edildilirse –alışkın olduğu başarılarla cihana korku salmış olan o koca azametli Osmanlı donanması ancak kendi kıyılarının korunması için hemen her yıl ilkbaharda Akdeniz’e çıkıp kış mevsiminde tersaneye getirilen bir korkuluk manzarasına dönüştü.
Sultan Üçüncü Murad devrinde İngiltere ile İspanya arasında meydana gelen dünyanın en büyük deniz savaşlarından birini oluşturan Manş Denizi büyük savaşında İngiltere kraliçesi Elizabet’in başvurusu ve rica ile istirhamı üzerine Cezayir filosunun bu savaşta İngiliz donanması ile birlikte yardımcı olduğu ve İspanyolların yenilmez armadasını çok müthiş bir mağlubiyete uğrattıkları İngiliz dili ile yazılmış olan yazılar ve şiirlerde bir övgüyle anlatılmıştır.
Gene bu devirde Çağala-zade Sinan Paşa Messina kalesinin çevresiyle Sicilya adasının birçok kıyılarını hiçbirinden bir eser bile görülemeyecek bir duruma getirinceye kadar tahrip etti. Cağala-zade’nin bu seferde İspanya hükümeti aleyhine oluşturduğu büyük ölçüdeki hasarlar bundan evvelki Ali Paşa ve Piyale paşaların oluşturduklarını unutturacak derecelerde önemliydi. Sultan Birinci Mustafa devrinde de Karadeniz’de Kazaklar aleyhine büyük bir başarı elde edildi. Dördüncü Murad’ın padişahlığının sonlarına doğru Venedik hükümeti tarafından Avlonya kasabasına denizden tecavüz oluşunca devletçe denizden incelemeye teşebbüs edildi.
Kılıç Ali Paşa’nın kaptanlığının sonuna kadar Osmanlı donanmasında iki anbarlı kalyonların bulunduğu bilinmektedir. Bundan sonra kalyonlardan savaş teçhizatı çıkartılmış yalnızca taşımacılıkta kullanılmış ve sonra bu da terk edilerek savaş için pruvalarına üçer adet sabit top yerleştirilen hafif kadırgalar kullanılmaya başlanılmıştır. Avrupalıların gerek gemilerin yapım teknikleri ve gerek savaş malzemeleri yönünden donanıma olan sürekli gelişme yapmalarına karşın Osmanlı devletinin kadırga kullanmakta israrı, denizden her zaman uzaklaşmasını gerektirmekte ve bu nedenle Osmanlı deniz kuvvetlerinde bir düşüş oluşturduğundan, Venedik hükümeti bu durumdan yararlanarak elinden çıkarmış ve Osmanlılara kaptırmış olduğu topraklardan bir küçük parçasını dahi donanması sayesinde ele geçirme ümidine düşmüştü. Fakat bu kez savaş malzemeleri alımının ciddiyeti ve büyüklüğünden dolayı Venedik hükumeti elli bin düka altını savaş tazminatı olarak vererek savaşmamaya karar verdi.
(1052/1642 ve 1053/1643) Senelerinde Uzun Piyale Paşa’nın komutasında İtalya kıyılarına hücum edilerek bir-iki kale tahrip edilmiş ve bir çok ganimet alınmıştır.
(73) yıl süren bir duraklamadan sonra devletin deniz kuvvetleri yeniden canlandırılmaya başlandı. Çünkü Sultan İbrahim, Girit adasının fethini tasarlamış ve bu da ancak kuvvetli bir donanmanın meydana getirilmesini gerektirdiğinden Osmanlı kıyılarındaki tersanelerin tümünde gemiler yapılmasına başlanılmıştı.  Bir süre sonra mükemmel donatılmış birçok gemi meydana getirilmekle (1055/1645) yalında tamamı (348) adet savaş ve nakliye gemilerine sahip bir donanma ile elli bin savaşçıdan oluşan bir ordu Girit üzerine gönderildi. Bu zamandan itibaren başlayan Venedik kuşatması (25) yıl devam edip denizde ve karada birçok kanlı çatışmalar meydana gelmiş ve sonuçta adanın tümüyle Osmanlı devletinin yönetimine geçmesiyle sonuçlanmıştır (1080/1670).
Yirmi beş yıl süren Girit savaşlarında denizde oluşan çatışmaların çoğunda Venediklilerin kazanması ve onların Akdeniz boğazını abluga altında bulundurmağa cüret göstermesi, Osmanlı donanmasında kalyon kullanılmamakta olmasından meydana gelmekteydi.
(1060/1650) tarihinde Venedikliler gene Akdeniz Boğazını kapattıklarından devletçe zorunlu olarak onlara karşı koyabilecek ve onların savaş araçlarına eşdeğer araçlar temin etmek gerektiği gerçeği anlaşılarak, (30) adet kalyonun birden yapımına başlanıldı. Bu tarih Osmanlı devletinde kalyon denilen geminin yapımına başlanılma tarihidir.
Osmanlı bahriyesinde kalyonlar inşa ve kullanılmaya başlandıktan sonra da Venediklilerle oluşan savaşların bazıları kazanıldığı halde bir kısmı da kaybedilmiş ve bunun hedeni ise denizcilerimizin kalyonculuktaki acemilikleri olmuştur. Öte yandan bu sırada devletin içeriden ve dışarıdan gelen belaların çokluğu nedeniyle (1069/1658) tarihinden sonra Osmanlı deniz kuvvetleri bunlardan çok fazla etkilenerek tersane çalışmaları yüzüstü bırakılmış ve mevcut olan gemiler yıkık ve harap olarak çoğu denize çıkamaz bir duruma gelmişdir.
(1073/1662) yılında sadrazam Fazıl Ahmet Paşa, deniz kuvvetlerinin iyileştirilmesi sayesinde denizlerde başarı sağlanılmaya başlanılacağını düşündüğü halde, tersane çalışanlarından bazı cahil ve hainlerin söylentilerine kapılarak Osmanlı donanmasının (80) adet kadırgadan ibaret olmasına karar verdi. Bu kararın gereğinden olarak Osmanlı devleti bundan sonra deniz kuvvetlerinde kalyon bulundurmaktan vazgeçerek bu sadrazamın düzeltme adına, yapılmakta olan çalışmalar, bir süreden beri yavaş yavaş oluşan deniz kuvvetlerimizin gerilemesinin ve sonunda zayıflayana kadar beklenilmesine neden olan etkenlerdendir.
İşte şu kararın sonuçlarından olarak Osmanlı donanması artık Venedik donanmasıyla meydan savaşları yapamaz olmuş ve Osmanlı devletinin Akdeniz’deki hayret uyandıran azametli deniz kuvveti, bu nedenle sona ermeye başlamıştır.
(1094/1682) tarihine kadar denizde bir olay meydana gelmediyse de bu tarihte Venedik hükümeti Mora üzerine bir donanma ve bir ordu göndereceğinden gene denizde ve karada sevaş gerekli oldu.
Kara Mustafa Paşa Avusturya savaşına gitmeden önce Venedik hükümetinin Osmanlı devleti aleyhine bir sataşma amacı beslemekte olduğu anlaşıldığından (1093/1681) yılında ihtiyat olarak ikisi elli ikişer ve sekizi kırk beşer zîrâ (*) boyunda (10) adet kalyon yapımına başlanılmış ve Fazıl Ahmet Paşa’nın kurduğu düzen fiilen bozularak iptal edilmiş oldu. Bu kalyonların dört adedi üçer anbarlı olarak seksener ve (6) adedi ikişer anbarlı olup altmışar tunç topa sahip idi.
(*) Zîrâ: Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü. 75 - 90 santim arasında değişen şekilleri vardır.


(Devam edecek)

BirinciBölüm

 

 

© Site Yapımı : H.Veysel Güleryüz (Tüm Hakları Saklıdır)
İletişim :
veysel_guleryuz@yahoo.com http://www.veyselguleryuz.com